Pazar, Mart 12, 2023

Dönemeçler

Milan Kundera’nın Sonsuzluk adlı romanını bu sefer adamakıllı okuyorum. Bir yıl önceki okumam orasından burasından rastgele olmuştu. İki okumanın ortak noktası, romanla aynı adı taşıyan Sonsuzluk adlı bölümün ilk okumada çizdiğim satırlarının yanına çizmediğim yeni satırlar ve sayfaya eklenen minik notlar. O küçük notlardan birinde, Milan Kundera, insanların ölümsüzlük karşısında eşit olmadığından söz eder. Kundera’ya göre ölümsüzlük iki türlü açıklanabilir : Bir, “Küçük Ölümsüzlük” iki, “Büyük Ölümsüzlük”, küçük ölümsüzlük, bir insanın kendisini tanımış olanların kafasında yaşaması iken, büyük ölümsüzlük, bir insanın kendisini tanımamış olanların kafasında yaşaması, demek. Herkes biraz uzun biraz kısa, biraz büyük bu ölümsüzlüğe erişebilir ve yetişkinliğinden başlayarak onu düşünür. Kundera, bir çocukluk anısını anlatır konuya dair:

“Küçüklüğümde Pazar günleri bir Moravya köyüne gezmeye giderdim. Söylentiye göre bu köyün belediye başkanının evinde salonda küçük bir tabutu varmış. Mutlu, rahat, kendisiyle barışık olduğu anlarda cenaze törenini düşünerek bu tabuta uzanırmış. Bu tabut içindeki düş anlarından daha güzel bir şey yaşamadığını söylüyormuş; ölümsüzlüğü yaşıyormuş böylece.”

Kundera, Moravya köyündeki belediye başkanının kendi cenaze törenini düşleyişini, “Küçük Ölümsüzlük” olarak yorumlar, bir insanın kendisini tanımış olanların kafasında yaşaması şeklinde, aile, akrabalar, arkadaşlar, dostlar, tanıdıklar ve yakın çevrenin düşüncesinde. Oysa “Büyük Ölümsüzlük” epey farklı, sınırları muğlak, belirsiz, ucu bucağı yok, sonsuzluk çoğaltılabilir, yayılabilir, nesilden nesile aktarılabilir, meçhul bayrak taşıyıcılar vasıtasıyla bir insanyavrusunun hikayesi birkaç yüzyıl sonra, (Sokrates iki milenyumdan fazla) dahi yankılanabilir. Büyük ölümsüzlükte, bir insan hiç tanımadığı, hiç tanımayacağı insanların kafasında yaşayabilir. Kundera, bu büyük sonsuzluğun pek kesin ve kuşkusuz olmamakla birlikte, bazı meslekler aracılığıyla daha kolayca gerçekleşebileceğini söylüyor arkasından. Nedir bu meslekler? Sanatçılık ve siyaset…

Ey okur, buraya kadar okuduysan eğer, yazının makas değişimine geçmiş olduğumuzun farkında olmalısın. Ben de, bu yüzden ayak değiştirip, mutfağa geçiyorum, kendime bir fincan kahve hazırlamak niyetindeyim, ketılın düğmesine bastım, su fokurduyor, jaluziyi açtım, aydınlanan günün solgun ışığı tencere, tavada yansıdı, dolabı açtım, bir parça bitter çikolata kahveyle iyi gider, sebzelikte, önceki gün aldığım brokoli ve karnıbaharı gördüm, akşama menü belli olurken, gündelik şeylerin kendini göstermesi, günün yaşanacak kısmının belli, belirsiz düşünce kıvrımları az önce yazdığım yazıyı öteleyip kendine yer açtı, şöyle diyordu gündelik yaşamın dokunuşları “Boşver Ölümsüzlüğü falan, anı yaşa!” Kendini gösteren, güçlü bir çağrıydı, kahvemden bir yudum aldım, bitter çikolatadan kopardığım bir parçayı yavaşça çiğnemeye başladım, çikolatanın, kahveyle iç içe geçiş anını, birleşmesini, hazla karışık düşünmeye başladım, bir ölümlünün ölümsüzlüğe dair düşünceleriyle haz birbirlerinin içinde eridi gitti!..  

Boyalı Kuş

Jerzy Kosinski Boyalı Kuş’ta bir kuşçudan bahseder kitabın bir yerinde, kuşçu biraz psikopat ve sadisttir, sevgilisi ortalıkta görünm...