Perşembe, Şubat 02, 2023

Bulutçular

Önce Hüüüppp diye çekmiş, sonra soluğunu vermiş gibi yazmış. Dıştan içe yönelen hava ısınmış, eğrimiş, genleşmiş ve yeniden dışa yönelmiş. İlahi döngü… İçten dışa dıştan içe. Bütün ilişkilerin bir içi bir de dışı var. Şu anki ilişki bağlamı: kağıt ve kalem… yazı… çalakalem ya da çalatuş ya da Hüüüppp, diye!  Herşey biranda oluyor, gökyüzü, deniz, toprak, ağda balık, kürekleri tutmanın şehveti. Bostancı’da midye çıkarıyorum bir kayadan. Az ilerde salınan sandal çapa tarıyor çalkantılı sularda. Herşey bir curcunaya bağlı. Bir, ki, üç tık! Sessizlik… sahne değişiyor. Hüzzam makamı fonda çalar. Çorbada tuzum olsun diyenler çoğalır. Çağrılanlar kendilerince ellerini taşın altına koyarlar. Hüüüppp, çekeriz beraber. Sonra bir de “Om” çekeriz. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın, derler, gelenler. İnanmıştır hepsi, ölümüne yaşamak isteyen ölüler ve ölümlüler, bütün tanımlardan, terimlerden, harf-i tariflerden sıyrılmıştır o anda. Tam o anda olur her şey. Bir arada olmanın hazzı ve bir yumurtayı sekiz kişi taşımanın ince zerafeti. Ama kırılmaz yumurta. Pamuklara sarılır, şevkatle okşanır, güzel günler için büyütülür. El ele verince, iş kolaylaşır. Hüüüppp diye, dilde kaydırınca sözcükleri, onlar kaydıraktan kaymış gibi olur. Kuma yumuşak bir iniş yapar kendilerini bırakınca. Ey, zembereğin boşalması, atın kişnemesi, şaha kalkmış at nalları, yokuş aşağı koşan süvariler, Don Kişot’un Rozinantesi, koşun ey, dörtnala! Cümleler kendi içlerine ve dışlarına bağlanmış, kendi sorumluluklarını almıştır, rüştünü ispat eden harflerle artık bir Beyoğlu gezmesine çıkılabilir Beyoğlu’na gitmeden, onlar kendi altlarını ve üstlerini devşirirler, haz artar, arzu mesafenin kapanmasına izin vermez –vermemeli-. Sözcükler gemiyi ele geçirir, gökteki yıldızlardan apolet yaparlar, insanoğlunun gözü hep yüksektedir, bir selam çakınca semaya, ordaki kükrer, çağrının çekimi mıknatıs gibidir, esrime var ya, bahsi geçen o esrik gözler, onun ülkesinin sınırlarından geçer. Esrime ülkesinde bizi, dilbazlar, cambaz ve camgözler, kalembazlar, şahbazlar, hatta madrabazlar karşılar, sorarlar “Elle tutulur ne getirdiniz?”, “Yağmur bulutları” deriz, envai çeşit bulut çeşitleri taşıdığımız söyleriz, taşıdığımız yükün an be an değiştiğini, öyleki çoğu zaman neyi taşıdığımızı fark edemediğimizi, ama soran olursa “bulutları gezdiriyoruz işte!” deriz, mevzumuza dair alçakgönüllü bir fısıltıyla konuşma tarzımız mevzusuzluğu kabullenmiş olmanın kanıtı gibidir, onlar da bunu fark eder, bizden zarar gelmeyeceğini, hayata “bırak dağınık kalsın” babında baktığımızı anlarlar, bulut taşıma işine girmemizin bulutsu olanla, yani uçucu geçicilikle ilgisini onlar da bilirler, çünkü onlar esrime ülkesinin sakinleridir.Sonra bir giriş belgesi uzatırlar, göz, kaş, boy, pos, endam ayrıntılı yazılır, huyu kısmına iyidir, yüzü kısmına güzeldir, dudakları kısmına güleçtir yazarız, ilave kısmına eğlenmeyi severiz, gülmeyi sevdiğimiz gibi ve tabanımız yerindedir, sözcüklerini ekler formu tamamlarız… Onlarda, oturaklı bir kaşe vururlar belgenin altına ve son sözü söylerler : “Hüüüüpppp, diye bir solukta altını üstünü bir ederiz! Biz dervişler!..   


Hiç yorum yok:

Boyalı Kuş

Jerzy Kosinski Boyalı Kuş’ta bir kuşçudan bahseder kitabın bir yerinde, kuşçu biraz psikopat ve sadisttir, sevgilisi ortalıkta görünm...