Pazar, Şubat 28, 2021

Evcik - Behçet Necatigil

Evlat sevgisi... Bir babanın koruyucu himayesinde boyveren bir gelecek hayalinin yansımaları... Behçet Necatigil'in "Evcik" şiirinin çekiminde not düşmeler. Şiir

"Kapı önünde Ayşe" diye başlar, şiire bir göz atınca: Ayşe hanım hanımcık iş görürmüş, sonunda kendine bir yuva kurmuş, şair ilk misafiri olmuş, kibrit kutusundan bir kerevete oturmuşlar, Ayşe bir yüksük-fincan kahve ikram etmiş, şairin gözü gazoz kapaklarına ilişmiş, sormuş, tencere, tava, kapkacakmış, ucu yanık kibritlerse kışlık yakacakmış, cam kırıkları da para yerine geçermiş, ev çevirmek kolay tutumluya, diyormuş Ayşe. Şair de gönenmiş, böyle evcimen, böyle hazırlıklı, böyle zamanların ötesinde tertemiz kızını görmekten.

Şiir burda yön değiştiriyor ve Evcik'den yola çıkarak dışarıya açılıyor. Son üç kıtada, bireyden topluma varıyor şiir.

Behçet Necatigil - Sevgilerde



Perşembe, Şubat 25, 2021

Arayan Boğa

Genelgeçer düşünüyorum. Başkası elimden gelmiyor!..Ama genelgeçer yargılar üstüne düşünmek elimde. Öyle büyükleri üstüne değil. Mesela: "Kırmızı renk neden boğaları öfkelendirir?" Çünkü kırmızı boğaları kızdırır. Peki, neden? Cevap öğrenilmiştir, öğrenilen aynen kullanılır, "Kırmızı boğaya heyecan verir!" Kime göre? Bize göre, yani biz insanlara kırmızı heyecan verdiği için boğanın da öyle düşündüğünü düşünürüz. Peki biz kırmızının heyecan verici olduğundan nasıl bu kadar eminiz? Şundan, birincisi kırmızı hemen farkedilir, çabuk algılanır. Bu yüzden de "dur işareti" kırmızıdır. Kırmızı hacimseldir, yer kaplar, cisimleri olduğundan büyük gösterir, büyüyen cisim yaklaşır, görünür ve uyarır.

Oysa mavi aksine uzaklaşır, uzaklaştıkça küçülür ve küçülen cisim özgürleşir. Bu nedenle mavi özgürlüğün rengidir. Siyaha hiç girmeyelim, çünkü siyah duyuötesi bir renktir, boşluğun rengi, boşluk kavrayış ötesi olduğundan uzaydaki deliklere "kara delik" derler, yani idrak edilemez. Şimdi dönelim yine boğaya!.. Renklere bir nebze dokunduk. Kırmızı, mavi, siyah, üçü de önemli renkler. Boğa bütün renkler arasında bir tek kırmızıyı tanıyor, kızdığı tek renk kırmızı! Bize göre böyle. Ya boğaya göre? Ne düşünür bir boğa? Düşünen boğa? Ne güzel olurdu düşünen bir boğa düşünsenize! Öyle oturmuş, düşünen! Nasıl bir boğa olurdu acaba? Düşünen, düşünceli, düşünceli olduğu için kırmızı görünce saldırmayan. Hırslarından arınmış bir boğa. Aşmış. Oturan boğa... Mütefekkir bir boğadan söz ediyorum galiba. Yani boğalığını kaybetmiş bir boğadan... bir şeyi kaybettiği için başka bir şeyi arayan bir boğadan... insanlığı(nı) arayan bir boğadan ya da insanı arayan bir boğadan!

Pazartesi, Şubat 22, 2021

Ad İnfinitum

Kendinde hakikati yargılama hakkını görenler, hakikatin kriterine sahip olmak zorundadırlar. Bu kriter bir yargıcın onayına sahip olabilir de, olmayabilir de. Şayet onaya sahip değilse, güvenilir olması nereden gelir? Bilakis, sorgulanmamış, yargılanmamış hiçbir meselenin kesinliği yahut gerçekliği güvenilir değildir. Ve eğer hakikat kriteri bir yargıcın onayına sahipse, karşılığında bu yargıç da başka bir yargıcın onayına sahip olabilir ya da olmayabilir, şayet onaya sahip değilse veyahut bir başka yargıcın onayına sahipse, ad infinitum. (Ad infinitum: kısırdöngü, paradoks, bir durumun sonsuza kadar devam etmesi anlamına gelen Latince deyim.)

Pazartesi, Şubat 15, 2021

Sıradan Bir Havlamanın Seyri



Köpeğin teki ısrarla havladı. Parktaki kadın köpeğe müdahale etti: “Heyyy!..” her dilde aynıydı galiba bir “hey” . Kıvırcık saçı, aksanlı bir Hey’i vardı. Köpeğin dişleri çok sivri gözleri tehditkardı. Timbali sivri dişleri bir tehdit olarak algıladı. Kadın, köpeğiyle bir arada çok güçlüydü. Timbali, bıkmadan havlayan köpekten korkmadığını göstermek istedi, sadece köpek değil sahibesi ve arkadaşları da onun ne kadar cesur biri olduğunu görmeliydi . Yavaşça dönüp kendinden emin “Ne istiyorsun?” dese, köpek havlamayı kesebilir ya da “Beni tanımadın mı?” gibi bir soru köpeği şaşırtabilirdi. Belki o vakit ona katılmaya hazır öteki köpekler de hain emellerinden vazgeçebilir, hatta bu cesur davranışla Timbali pekala onların sempatisini kazanabilirdi. "İyi biri bu!" O vakit köpekler, yanlış koku aldıklarını, onları tahrik edenin başka bir şey olduğunu, az kalsın yanlışlık yapıp Timbali'ye saldırmak üzere olduklarını düşüneceklerdi. Dahası Tibali'nin bir şeyleri saklamadığı, özü-sözü bir olduğunu da düşüneceklerdi hatta: “o da bizim gibi köpeklerle dost!” “bizden biri!” nerdeyse “çak bi beşlik, heyyy!” İnce bir sınır vardı ilişkilerde, bir anda sınırın karanlık tarafında bir ışık yanar, bir ışık düşer, karanlıkta olan aydınlanır, eli, kolu, yüzü, gözleri ortaya çıkardı. “Bu da bizim gibi işte, heyyy!”


Biraz yalnız birinin kaderiydi bu. merak edilirdi… “Kimdir?” “Kimlerdendir?” “Ne iş yapar?” dudaklar büzülürdü bilinmez niye, tanımsızlık, belirsizlik sıkıcı gelirdi, bir cetvel işi görebilirdi, yoksa da duruma göre kahve falı, tam zamanında hatırlanırdı ters çevrilmiş fincanlarda, telve tam kıvamına gelmiş olurdu, gelinlik kızın gözünde bir merak yanardı o vakit. “sana kısmet var kızım! Bak şurda, gördün mü, ne kadar da belli!” “tü tü tü, heybetli de!..” “hadi kız iyisin, iyisin!”… Sonra bir sessizlik olur, kahve falının yarattığı iyimser ve umutlu hava yavaş yavaş dağılır, yerine karamsar ve kasvetli bir bulut çökerdi. İçlerinden biri karşı evin kapalı panjurlarına bakar “hiç de açmaz haspam!” derdi, öteki yine aynı soruyu sorardı:

 “Ne iş yapar?”

"Yazıyormuş, Hatçe hanım söylediydi, hani şu gündeliğe giden Musaların Hatçesi" "Ne yazıyormuş?" "Bilmem, Hatçe sormuş bir gün" "eee?" "Mektup!"demiş "Mektup mu? Yaa mektup yazan mı kaldı bu devirde" "yaa öyle kardeş bir de odasına kapanıp kendi kendine konuşuyormuş" onları dinleyen küçük kız araya girer "köpekli adam gibi mi?" "kim?" "Köpeğiyle konuşan adam!" “O köpeğiyle konuşuyor ama bu kendisiyle olacak iş mi, kendi kendine konuşana deli derler!” “Anneciğim aynı kapıya çıkar köpek konuşmaz ki!" "Doğru ama yine de köpek köpektir sonuçta" “Hadi kız kalk şu bulaşıkları yıka çenen düştü senin!”.




Cuma, Şubat 12, 2021

Kendi Sesinden - Ahmet Muhip Dranas


Filme de konu olan Fahriye Abla’nın öyküsünü bilir misiniz? Ya Ahmet Muhip Dranas’ın, Türkçeyi ne kadar etkili konuştuğuna dair bir fikriniz var mı? Olmayabilir de!.. Ama bugün bir başlangıç olabilir!.. Şairle yapılan bir söyleşinin, kendi sesinden Olvido, Kar, Fahriye Abla gibi şiirlerinin de yer aldığı video-belgeseli kaçırmayın! Saygılar, keyifli izlemeler...  


Salı, Şubat 09, 2021

Uçamayan Kuşun Vakti


“O gelmez artık!”… kahvemi yudumluyorum. Bir kitap sürüyor önüme kalın parmaklarıyla. “Lüzumsuz Adam”… Elindeki bardağı kuruluyor, “giderken yerine bıraktı!” diyor. Etraf yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başlıyor. Sonbaharın güzel bir cumasında işten çıkanlar tek tek yerlerini alıyor. Kitabın kapağında kilidi açık bir kafesten uçmak isteyen ama tereddüt eden bir kuş var. Masalar o arada tamamen doluyor. Bir kahve daha söyledim. Hristaki Lüzümsuz Adam’ı geri aldı, kafesteki kuşu elindeki bezle okşar gibi sildi, kuş hala uçmakta tereddüt ediyor. Ufak tefek bir adamdan davudi bir ses çıktı “Hristaki bir duble daha!..” Bu akşam içmeyecektim, kendime söz vermiştim, ama canım çekti, kendimle bir anlaşma yaptım “o gelirse bir duble içerim!”. Nasıl olsa gelmeyecek, sözümü tutmuş olurum böylece.

Beklemekten vazgeçtim, hatta neyi beklediğimi unuttum bile, bir kahve daha söyledim. Cuma akşamı kalabalığı iyice kaynaşmaya başladı. Kulağımın arkasındaki masanın kalabalık olduğu belli, içlerinden bir kadın sık sık şuh kahkahalar atıyor. Yüzünü bile görmediğim kadın şimdi ve orda!.. Bense hem ordayım hem de değil, uçmakta tereddüt eden kuş gibi gitmekte tereddüt ediyorum, eve gitmek için çok erken. Hristaki üçüncü kahveyi getiriyor, bir şeyler söyleyecek gibi, “bir kadehcik içsen!” ses tonunda yaraya merhem olan bir şeyler var, “boşver” diyorum “sen şu Lüzumsuz Adamı ver yine!” Hristaki “ben sana ne yapayım” der gibi bakıyor, kitabı getirmeye gidiyor.



Kulağımın arkasındaki masada Rusça konuşuluyor arada. Yüzü neye benzer bilemediğim kadın yine şuh ve Türkçe kahkahalar atıyor. Vakit ilerledikçe bütün sözcükler, bütün diller birbirine karışıyor. Bir uğultu daracık sokağa atılmış masalardan üst katlara, pencerelere, çatılara kadar yükseliyor. Bir an yukardan bakıyorum kendime: cep telefonunun ışığıyla yiyen, içen, eğlenen bir kalabalığın arasında kitap okuyan bir adam. Tuhaf hissediyorum! Gençken Kaleiçi’nde gördüğüm böyle bir kalabalık içinde tek başına kitap okuyan adama benzedim. Kapaktaki uçamayan kuşun vakti daralıyor, oysa hayat kısa, öyküden bir paragraf okuyorum :

“Ben bir acayip oldum. Gözüm kimseyi görmüyor, kimsenin kapımı çalmasını istemiyorum. Dünyanın en sevimli insanları olan posta müvezzinlerinin bile… Mahallemden pek memnunum. Yedi senedir çıkmadım desem yeri. Hiçbir dostum da nerde oturduğumu bilmiyor. Mahallem dediğim; şu yedi senedir –üç ayda bir Karaköy’e inip dükkan kirasını almak bir yana- yaşadığım yer, üç dört sokak içindedir” 



Öyküyü şöyle bitiriyor Lüzümsuz Adam :

“Bineyim bir Boğaziçi vapuruna günün birinde. Bebek’le Arnavutköy önlerinde arka taraftaki oturduğum kanapeden kalkayım, etrafıma bakayım; kimseler yoksa, denizin içine bırakıvereyim kendimi.”

O sırada Hıristaki geliyor.

“N’oldu paşam! efkar mı bastı?”
“O artık gelmeyecek!”.
“Söylemiştim! senin için ne yapabilirim?”
“Bir duble getir bir de boş bir kadeh koy karşıma!”



Cuma, Şubat 05, 2021

Nahit Ulvi Akgün

 


Şiir kitapları ancak sahaflarda bulunabilir. Egeli şair, öğretmen. Birisi adlı şiiriyle öne çıkar. Adı bilinmez, kendi deyişiyle, bilen de kolayca söyleyemez. Nice bilinmeyen şair içinden bir şair.

Behçet Necatigil, hakkında “İlk şiirlerinde tatlı bir romantizm içinde aşk temasını işlemekten hoşlanıyordu. Son şiirlerinde ilerleyen yaşına paralel hayatın anlamını ve geçiciliğini, yaşamanın türlü duraklarını araştırmaya koyuldu,” derken; Melih Cevdet Anday “Şiirden hiçbir şey beklenemeyeceğini ta başından bilen katıksız bir şairdir,” değerlendirmesini yapar.



Bir Şey Var Aramızda

Bir şey var aramızda
Senin bakışlarından belli
Benim yanan yüzümden
Dalıveriyoruz arada bir
İkimizde aynı şeyi düşünüyoruz belki
Gülüşerek başlıyoruz söze
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda
Senin gözlerinde ışıldıyor
Benimse dilimin ucunda

Her Şey yerli Yerinde

Hiçbir şey değişmeyecek o gün
Göçüvereceksin bu insan kalabalığından
Gelmemiş gibi, olacaksın dünyaya
Sanki bu odada sen oturmadın
Sen giymedin bu elbiseyi
Ağlamadın
Gülmedin
Yemedin bu ağacın meyvasını
Bütün maceran
Bir varmış
Bir yokmuş

Nahit Ulvi Akgün

**************************

ESERLERİ

·        Sebep (1945)

·        Birisi (1955, 1962)

·        Karanlıkta Bir Ağaç (1960)

·        Gerçek Düş (1965)

·        Evren Türküsü (1966-1968)

·        Ağaçlar Uyanınca (1977)

·        Eksilen Gökyüzü (1980)

·        Yolunuzun Üstünde Bir Adam (1991)

·        Birisi: Bütün Şiirleri Toplu Basım (1992)

 

Çarşamba, Şubat 03, 2021

Ziya Osman saba - İyilik

 


An gelir bir adam ölür. Nahif, mahçup, kibar, çekingen, mütevazi, temiz ve güleç yüzlü, gibi sıfatlarla tanımlanır. An gelir  o  soru sorulur üç kez.



“Yüreği iyilikle dolu bir kişi…” (S.K.Aksal)

“Ziya Osman deyince, benim aklıma tertemiz, pırıl pırıl bir şeyler gelirdi… Ne varsa dünyada en temiz, o gelirdi.” (Yaşar Kemal)

“…Ziya Osman gerçekten çok bir düştü benim için… Alabildiğine iyi, alabildiğine yüce, alabildiğine tatlı, güzel, rahatlık veren bir düş…” (T.Yücel)

“…Bazan olmayacak bir hayale kapılır, üstünde Ziya yaratılışında insanların yaşadığı bir dünya tasarlarım. Aman Allahım, o nasıl bir iyilik ve mutluluk dünyası olurdu! Ne kavga, ne dövüş, ne haset, ne kin! Yalnız sevgiden, barıştan yapılmış bir dünya.” (Y.N. Nayır).

İnsanın çıkar düşkünlüğü, acımasızlığı karşısında, bir mısra panzehri. Hüzünle aşılanan…  İyiliği çıkarmak için. En saklı yanımızı… derindeki insan yanımızı. Öte yanımızın kol gezdiği bu dünyada yine de bir umut. Bizi biz yapan hüzün çünkü. Ancak o vakit anlarız insan mıyız?

İyilik! İyi bilirdik!..

Hamiş : Ziya Osman Saba, şiirini yazdığı sokağında, Misak-ı Milli sokağındaki evde vefat eder. Ocak ayının son günü çok sevdiği anneciğinin yanında toprağa verilir. Kabri Eyüp’te aile haziresindedir. Allah rahmet eylesin!

Ziya Osman Saba’dan bazı mısralar

“İyilik…Ürperişi vücutta ruhun.” (İyilik, Z.O.Saba).

“Ha yazı, ha kışı geceyle gündüzün – Kim bilir kaç günü kaldı- Ömrümüzün” (Kim Bilir)

“Hareket edeceğiz!.. Kalbim, dünyayı unut;- Dağlar, kırlar, elveda; gün, hakkını helâl et!” (Yaşamak Bundan Sonra)

“Bu rüzgâr her vakit böyle esmeyecek- Gökte bulut, suda yelken, dalda çiçek- Çatır çatır servi, çıtır çıtır böcek.- çek ciğerlerine, bir nefes daha çek.- Bu rüzgâr her vakit böyle esmeyecek.”

Kaynak : Ziya Osman Saba – Bütün Şiirleri, Cümlemiz (Can Yayınları,

Cevdet  Kudret – Ziya Osman’dan Kalan (Tarih ve Toplum, Sayı 1, 1 Ocak 1984)

Hakkı Süha Gezgin – Edebi Portreler (Yeni Mecmua, 1941- Kapı Yayınları, 2013)

Oktay Okbal – Şair Dostlarım (1990)

Behçet Necatigil – Bile/Yazdı (1979)

Boyalı Kuş

Jerzy Kosinski Boyalı Kuş’ta bir kuşçudan bahseder kitabın bir yerinde, kuşçu biraz psikopat ve sadisttir, sevgilisi ortalıkta görünm...