Salah
Birsel’in Günlükler’i* arasında Aynalar Günlüğü üç, beş sayfa içinde bir
yakınlaşma , Salinger’in dediği gibi yazar sanki bir telefon açımı uzaklıkta.
Coşkuya
benzer bir şey. Fışkıracak bir oluk. Meçhul bir mecradan gelen bir tıkırtı
duyulur. Cidarını patlatacak bir enerji
apaçık, “hadi” diye seslenir : “Sal beni!”…
Bir
kahve içmeli, hava daha aydınlanmamış, kar taneleri tıp tıp Kadıköy damlarına
düşer, Levent’de, Taksim’de, Çamlıca’da durum aynıdır. Bu gece, sabaha karşı,
İstanbul damlarında kar tanesi tıkır tıkır işleyecek. Kent, sabaha karşı, uykusu
hafifleyince, kar tanesi sesiyle uyanacak, sonra “Her Yerde Kar Var” şarkısının
sözleri hatırlanacak “her yerde kar var, kalbim serin bu gece- her yerde kar
var kalbim senin bu gece”
Bütün
şarkılar, şiirler iki şey söyler: havadaki aşk kokusu ve ölümün soluk nefesi,
neden böyle ? Çünkü, şairler öyle! İki uçta gezer şiir, aşk ve ölüm!.. Şiir
oluğu o kertede gürler, o zaviyede dolaşım hızlanır, çeper genişler, no
kolestrol, no tansiyon, kız gibi çıkılır, kendi külünden türeme, yanağı al basmalı, Anka kuşu sevgilim!..
Fuzuli’ye göre şair sözü yalan!
40’lar, 50’ler, 60’lara baksak, esrik bir hava
koridorunun hafifliği. Dünya tümden iyimser, mesela 2.ci dünya harbi sonrası, su
içinde beş yıl… Toplumsal felaket, çalkantı, bunalım, hep aynı, insan tek
minval “Aşk Yeniden!”… Sonra bir sevinç, pürneşe gün, pamuk şekeri, “rakı şişesinde
balık olsam”**
Doğrusu,
kahve epey sertti. Orhan Veli fısıldadı, “Gündoğmadan deniz daha bembeyazken
çıkacaksın yola-kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında-içinde bir iş görmenin
saadeti-gideceksin ırıpların çalkantısında”***. Şiir de uçurur, yeterince hafifsek, akşamları ağır, yağlı yemek fena!
Araya
biraz yeşillik! Otlu menemenin kokusu! Nasıl gelindi buraya? Salah Birsel!
: edebiyatımızın kurucu adı, yüksek mahvil azası, dilin renkli canbazı, deneme
piri, şiir de ayrı –“Şiirin İlkeleri”
şiirimizde bir ilk poetika bakımından- Aynalar Günlüğü’ne dönelim: 1986, 29 Aralık,
tarihinde bir şiirin hikayesini okuyalım, Birsel şiiri 70’lerde yazmış**** :
“beni
bırak ey Gülmari-çünkü ben ilk ölümümde-bir kuşkarnaval onu bildim-çünkü
yapışınca derimize o çaylak-bir milyon bir milyon”
Şiirin
anahtarı “bir milyon bir milyon” altında yatar. 70’lerde Milli Piyangocu,
kartal gibi beyne pervaz olur, İstanbul’un bütün meydanları, caddeleri, sinema
önleri, çarşı-pazarı “bir milyon bir milyon” nidalarıyla çınlar. Birsel’de
tutar bu şiiri yazar. Şiirin başında
“Çünkü o çaylak avlanmaya az kaldı” dizesi de piyangocunun “çekilişe üç
gün kaldı” sözüne dayanır. Doğrusu, Birsel’in olgun yaşında, şiirinin gizemli
sularından serptiği bu damlalar, şiirin ne olup, olmadığına dair bir nebze
fikir verir, gerçi “Şiirin İlkeleri” adlı neşeli payton kılavuzunda
açıklamıştır “ŞİİR MAYDANOZ DEĞİLDİR” sonra paragrafı kapatır “Ama bu tarif ne
kadar güldürücü olursa olsun ünlü bir edebiyat ve ilim adamımızın (!) sözünden,
o (Şiir ufuklarda yükselen nâzenin bir balondur) sözünden daha güldürücü değildir.”

Birsel
1986, 29 Aralık tarihli Aynalar Günlüğü'ne düştüğü şerhe bir de “nerden icap etti” ekler. “Sanırım artık onu okuyanlar o dizeye, soyut bir
höngürdemeden başka bir gözle bakmayacaklardır- Bu açıklamayı buraya, şiirleri
çekirge gibi sıçrayarak ve uçarak okuyanlar için iliştiriyorum.”
Bir
yerde iş döner, gezer “uçuş” üzre bir noktayı sezdirir. Okumak olsun, yazmak
olsun, yaşamak olsun. uçtun, uçtun! Aldın, aldın gibi! Çünkü vakit dediğin
nedir ki?..
*Salah
Birsel’in Günlükleri
·
Kuşları Örtünmek
·
Hacivat Günlüğü
(Günlük ve Kuşları Örtünmek ikisi bir arada)
·
Yaşlılık Günlüğü
·
Aynalar Günlüğü
·
Bay Sessizlik
·
Nezleli Karga
·
Yalnızlığın
Fırınlanmış Kokusu
·
Yanlış Parmak
·
Papağanname
**Orhan
Veli-Eskiler Alıyorum
***Orhan
Veli-Hürriyete Doğru
****Salah
Birsel-Kuşkarnaval