Ruhi Bey “ben daha ölmedim!”
dedi “anlatmak istiyorum. “Özgürce!...” “Çünkü insan yaşıyorken özgürdür.”*
Geceye böyle başladı Ruhi
bey. Bir süredir gelip, görünüyor ama geçiyordu, nedense bu gece işler değişti.
Ruhi Bey, ne varsa dünyada onun önüne geçti.
“Mesala şu şiire bakalım!”
dedi Ruhi Bey.
Şiir, Şükrü Erbaş’ın bir
şiiri, Ömür Hanımla Güz Konuşmaları…
Şükrü Erbaş, şöyle bitirir
şiiri kendi sesiyle :
“kim kimin derinliğini görebilir/ hem hangi gözle?”…**
Ruhi bey, mısranın son
sözcüğünü farklı duyar. Şükrü Erbaş’ın “gözle” demesini “yüzle” diye anlar,
“hem hangi yüzle” diye... yanlış anlama/anlaşılma…
(Şiir ille de anlaşılmak
zorunda mıdır?)
Ruhi Bey anladığı gibi
düşünür, “utanç” sözcüğü sahne alır aniden, son sözcük “yüzle” “hem hangi
yüzle” “utanç” sözcüğünü çağırır.
“İnsandan utancı çıkarsan
geriye ne kalır, daha doğrusu geriye bir şey kalır mı, çünkü utançtır insanı
insan yapan, eğer dünya bir yanıyla, kokuşmuşsa, çürümüşse, yozlaşmışsa “utanç”
çeperini delik deşik etmiş “utanmazlar” yüzündendir.”
2
Ruhi bey mısrayı “hem hangi yüzle” diye yanlış
anladığını anlar sonunda, mısra “hem hangi gözle” diye bitmektedir, “gözle” ve
“yüzle” arasındaki anlam farkı, mısrayı tümden değiştirmektedir.
Ruhi bey, bir anda kendini
“utanç” kelimesiyle yüz yüze bulur. Kelimeye kendi gözüyle bakmaya çalışır,
“utanç” kelimesinin kendinde çağrıştırdıklarını kendi yüzünden utanç duymadan
dinlemeye çalışır, dinler de…
“İnsan kendi içinde,
kapandığı vakit “utanç” duymadan yaşayabilir. Çünkü kapanan insan, duymayan,
düşünmeyen insandır. Tuhaf olan şey ise şudur: insan ne kadar açılırsa o kadar
az duyar, o kadar az anlar, kalabalıklara açılan insan aslında kendine
kapanmakta, kalabalık içinde, kendisini rahatsız etmeyecek buluşmalar,
kesişmelerlerle, görmemeyi, birbirini ağırlamayı, koltuklamayı tercih eder”
Bu bağlamda, Şükrü Erbaş’ın şiirini** “…hangi
gözle” diye bitirmesi anlam bulur.” Ruhi bey sonra kendine sorar:
“Dünyaya hangi gözle
bakıyoruz?Kendi konfor alanımızdan ne kadar çıkabiliyoruz?”
Ruhi bey, basit bir yanlış
anlayış ile sahne almıştır, başrolde “utanç” sözcüğü oynamaktadır.
“hayat bir yanlış anlama
olmasın sakın?” diye düşünür ve devam eder “sakın herşeyi yanlış anlıyor
olmayalım?” Tam Ruhi beye uygun bir düşüncedir, Ruhi bey, mütereddit bir
ruhtur, tedirginliğe kolayca düşer, aynada yüzüne bakar, sorar “ben nasılım?”, samimidir orda, hiç olmadığı kadar kendidir, yine de, bir
şeyiyle, bir yeriyle oynar, kimi zaman,
bir tüyü, bir sivilceyi, cildine vuran bir tepkiyi, göz altındaki lekeyi, dert
edinir, oysa macera romanlarında, filmlerde gördüğü o unutulmaz kahramanlar,
böyle küçük, basit şeylerle hiç mi hiç uğraşmaz, birden irkilir Ruhi bey, bu
gerçeği farkettiğinde, ayna gereğinden fazla çıplak göstermektedir, başka bir
sahneye atlar Ruhi bey…”
Ruhi Bey, herkes gibi
değişmektedir. Kimi vakit, bir dala tutunmakta, o daldan sevinç duymaktadır,
yaşamda budur zaten, yaşam bir yerde “daldan dala konmaktır”. Belki görünüşte,
bir yerde oluruz, sabit görünürüz, mesela aynı evde, aynı çevrede kırk yıl
bulunuruz, bizi şöyle, böyle tarif ederler, fakat kimse bizi gerçekte bilemez,
hatta biz bile kendi kendimizi ne kadar bilebiliriz. Ruhi Bey “Ruhi Bey”*
şiirini okumaya başlar:
“aynalarda kendini seven
Ruhi Beyi –siz bilmezsiniz-/ve bildiğiniz Ruhi Beyi –ya da pek
bilmediğiniz-/gömdüm ben, geliyorum.”

Gece, hızla şiirli bir
geceye dönüşmektedir. Ruhi Bey, mısraların mahrem-i esrarından sarhoş dönüp
durmaktadır. Bir şey ne kadar dönerse, o kadar görünmez olur, bir çarkıfelek ne
kadar dönerse o kadar beyaza keser. Ruhi Bey, iyice hafifledi, yerçekimine
karşı koymaya başladı, adıyla müsemma bir uçuş…
Haydi o vakit “Yerçekimli
Karanfil”*
“Biliyor musun? az az
yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak
var
Örneğin rakı içiyoruz,
içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır
yanımızda
Midemdi, aklımdı şu kadarcık
kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin,
alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına
veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu? bir
yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı
büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum,
bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser
gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.”
2
Sahi, nerdesiniz Ruhi Bey?
*Edip Cansever **Şükrü Erbaş