Salı, Haziran 12, 2018

Boyalı Kuş



Jerzy Kosinski Boyalı Kuş’ta bir kuşçudan bahseder kitabın bir yerinde, kuşçu biraz psikopat ve sadisttir, sevgilisi ortalıkta görünmeyince, dellenir ve zavallı kuşların tüylerine, gövdesine boya üstüne boya atar ve uçurur onları işte o zaman öteki kuşlar bu acayip boyalı kuşun fiyakasını bozmak için hep beraber saldırırlar garip kuşa onu parça parça ederler. Kitaba adını veren bu anekdot ve aynı türden canlıların yalnızca bir arada yaşayabileceği savı hem hayvanlar hem de insanlar için geçerlidir, Boyalı Kuş hem bu temayı hem de savaşın acımasız yüzünü son derece gerçekçi bir şekilde işler, unutulmaz romanlardan biridir…

Birkaç gündür güvercinlere yem vermedim yem kalmadığı için, onun  yerine ekmekleri ıslatıp veriyorum, ama o zaman da iri iri martılar gelip güvercinlere saldırıyorlar, martılara bir şey dediğim yok, onları da severim, Richard Bach’ın Martı’sını da severim, hatta onu daha çok severim, ama güvercinlere saldırmasınlar, hem saldırıp hem de attıkları isterik kahkahaları sinirimi bozuyor ve o zaman kimin güçlü olduğunu gösterip onları kovuyorum, ama güvercinlerin içinde de sürtüşme var çoğu zaman, mesela bir tane var varoş güvercini olduğu belli, o sürekli diğerlerini gagalıyor ve hem kendisi diğerlerini gagalamaktan yemi yiyemiyor hem de kimseye yedirmiyor, sanki bu alemin dayısı benim gibi bir efelenmesi var görülmeye değer. Bazen de paçalı ya da bembeyaz bir güvercin geliyor bu ötekilerden daha farklı daha nazenin daha cins oluyor her zaman, azınlık bile değil, resmen numunelik, ona karşı da mesafeli oluyor ötekiler hatta onu kaçırmak için tacize bile başlıyorlar, bu da aynı türden canlılar arasında bile biraz farklı olanlara karşı doğanın tahammül sınırlarıyla ilgili fikir veriyor.

Elif Şafak Araf’ı yazarken Mesnevi’deki bir hikayeden yola çıkmıştır; ‘topal kuşların birlikteliği’ bir gün bir bilge kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar yol kenarında. Merak eder bu iki farklı yaratığın nasıl olup da, kendi türdeşleriyle değil de bir yabancıyla birlikte olduğuna. Biri karga öteki leylek… O kadar zıttır ki kuşlar, bir anlam veremez önce, ta ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar. O zaman anlar ki, sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirine yakın kılan. Ve böyleleri için gitmektir aslolan, varmak değil. Tıpkı Boyalı Kuş’un yaşadığı olaylar ve geçirdiği şok nedeniyle konuşma yeteneğini kaybeden küçük kahramanının arkadaş olarak kendine hiç konuşmayan, sessiz diye çağrılan bir başka çocuğu arkadaş olarak seçmesi gibi… 



Belli türdeşler arasında değilsen tutunamayan oluyordun, adresi belli klan arasında yer almasan da iki uç arasında kalsan da yine de tutunamayan oluyordun, ya içindesindir çemberin ya da dışında, hep bir seçim var karşımızda ya ordan ya da buradan, nerden gidersen git hayat değişiyor…

Boyalı Kuş

Jerzy Kosinski Boyalı Kuş’ta bir kuşçudan bahseder kitabın bir yerinde, kuşçu biraz psikopat ve sadisttir, sevgilisi ortalıkta görünm...