Jerzy
Kosinski Boyalı Kuş’ta bir kuşçudan bahseder kitabın bir yerinde, kuşçu biraz
psikopat ve sadisttir, sevgilisi ortalıkta görünmeyince, dellenir ve zavallı
kuşların tüylerine, gövdesine boya üstüne boya atar ve uçurur onları işte o
zaman öteki kuşlar bu acayip boyalı kuşun fiyakasını bozmak için hep beraber
saldırırlar garip kuşa onu parça parça ederler. Kitaba adını veren bu anekdot
ve aynı türden canlıların yalnızca bir arada yaşayabileceği savı hem hayvanlar
hem de insanlar için geçerlidir, Boyalı Kuş hem bu temayı hem de savaşın
acımasız yüzünü son derece gerçekçi bir şekilde işler, unutulmaz romanlardan
biridir…
Birkaç
gündür güvercinlere yem vermedim yem kalmadığı için, onun yerine ekmekleri ıslatıp veriyorum, ama o
zaman da iri iri martılar gelip güvercinlere saldırıyorlar, martılara bir şey
dediğim yok, onları da severim, Richard Bach’ın Martı’sını da severim, hatta
onu daha çok severim, ama güvercinlere saldırmasınlar, hem saldırıp hem de
attıkları isterik kahkahaları sinirimi bozuyor ve o zaman kimin güçlü olduğunu
gösterip onları kovuyorum, ama güvercinlerin içinde de sürtüşme var çoğu zaman,
mesela bir tane var varoş güvercini olduğu belli, o sürekli diğerlerini
gagalıyor ve hem kendisi diğerlerini gagalamaktan yemi yiyemiyor hem de kimseye
yedirmiyor, sanki bu alemin dayısı benim gibi bir efelenmesi var görülmeye
değer. Bazen de paçalı ya da bembeyaz bir güvercin geliyor bu ötekilerden daha
farklı daha nazenin daha cins oluyor her zaman, azınlık bile değil, resmen
numunelik, ona karşı da mesafeli oluyor ötekiler hatta onu kaçırmak için tacize
bile başlıyorlar, bu da aynı türden canlılar arasında bile biraz farklı
olanlara karşı doğanın tahammül sınırlarıyla ilgili fikir veriyor.
Elif
Şafak Araf’ı yazarken Mesnevi’deki bir hikayeden yola çıkmıştır; ‘topal
kuşların birlikteliği’ bir gün bir bilge kendi türleriyle uçmayı reddeden iki
ayrı cins kuşa rastlar yol kenarında. Merak eder bu iki farklı yaratığın nasıl
olup da, kendi türdeşleriyle değil de bir yabancıyla birlikte olduğuna. Biri
karga öteki leylek… O kadar zıttır ki kuşlar, bir anlam veremez önce, ta ki her
ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar. O zaman anlar ki, sahip
oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirine yakın kılan. Ve
böyleleri için gitmektir aslolan, varmak değil. Tıpkı Boyalı Kuş’un yaşadığı
olaylar ve geçirdiği şok nedeniyle konuşma yeteneğini kaybeden küçük
kahramanının arkadaş olarak kendine hiç konuşmayan, sessiz diye çağrılan bir
başka çocuğu arkadaş olarak seçmesi gibi…
Belli
türdeşler arasında değilsen tutunamayan oluyordun, adresi belli klan arasında
yer almasan da iki uç arasında kalsan da yine de tutunamayan oluyordun, ya
içindesindir çemberin ya da dışında, hep bir seçim var karşımızda ya ordan ya
da buradan, nerden gidersen git hayat değişiyor…